Kategoriler
Uncategorized

Motivasyonumu kaybettim. Ne yapabilirim?

Motivasyonumu kaybettim.

Yaşadığımız kötü olaylarla mücadele etmemize yardım edebilecek becerilerden oluşan psikolojik bir alet çantası oluşturdukça motivasyonun bu araçlardan biri olduğunu fark etmek kolaydır. Motivasyonumu kaybettim, ne yapabilirim noktasında duruyorsanız bilmeniz gereken motivasyonun bir beceri olmadığıdır. 

Çoğumuz ne yapmamız gerektiğini tam olarak biliriz, ama kendimizi şimdi yapacak gibi hissetmeyiz. Sonra yine hissetmeyiz. Bazen bir amaç bizi çok heyecanlandırır ve her şey doğru yöne hareket etmeye başlar. Ama birkaç gün sonra bu hisler başlangıç noktasına döner. 

Yaşadığımız kötü olaylarla mücadele etmemize yardım edebilecek becerilerden oluşan psikolojik bir alet çantası oluşturdukça motivasyonun bu araçlardan biri olduğunu fark etmek kolaydır. Motivasyonumu kaybettim, ne yapabilirim noktasında duruyorsanız bilmeniz gereken motivasyonun bir beceri olmadığıdır. 

Çoğumuz ne yapmamız gerektiğini tam olarak biliriz, ama kendimizi şimdi yapacak gibi hissetmeyiz. Sonra yine hissetmeyiz. Bazen bir amaç bizi çok heyecanlandırır ve her şey doğru yöne hareket etmeye başlar. Ama birkaç gün sonra bu hisler başlangıç noktasına döner. 

Motivasyonumu kaybettim. Neden böyle bir şey oldu?

Motivasyonun azalıp/çoğalması hastalık ya da hatalı bir durum değildir. İnsan olmaktır. Duygularımız gibi gelir gider ve her zaman orada olmasına güvenemeyiz. Ama bunun amaçlarımız ve hayallerimiz için anlamı nedir?

Beynimzi sürekli bedenimizde ne olduğuna dikkat eder. Kalp ritminize, nefesinize, kaslarınıza ne olduğunu bilir. Aldığı geri bildirimlere göre harekete geçer. Önündeki işe ne kadar eneri ayırması gerektiği konusunda kararlar verir. Bunun anlamı bu hisler üzerinde sandığımızdan daha fazla etkimiz olmasıdır. 

“Motivasyonumu kaybettim” noktasında iki ana saldırı noktası vardır. 

  • Motivasyon ve enerji duygusunu nasıl oluşturulacağını öğrenerek daha fazla meydana gelme şansını arttırmak. 
  • Motivasyonunuz yokken bile kendiniz için en iyi olacak şekilde davranmayı öğrenmek. Bir parçanız yapmak istemese bile; yapmak isteyen diğer parçanızı dinlemeniz. 

Amaçla bağlantınızı yitirmemek

Terapi de genellikle danışanlarımla bir amaç belirler ve onu nasıl gerçekleştirecekler üzerinde çalışırız. Ama asıl çalışma işler yoluna çıktığında gerçekleşir. Destek alamayanlar bu noktada vazgeçmek konusunda savunmasız olabilirler. Ama geleceği güçlendirmek için bu engel üzerinde çalışmamız gerek. Neden mi bunu anlarsa yeniden ne zaman olabileceğini tahmin etmek konusunda iyi bir noktada oluruz. Aynı zamanda gelecekte bu engeller çerçevesinde manevralar yapabiliriz.

Psikoterapi hakkında daha fazla bilgi almak için buraya tıklayın. 

Bana kalırsa danışanlarımdan bazılarının bir seanstan sonra kendi hissettiklerini söylemelerinin nedeni, amaçları ile tekrar bağlanarak zaman harcamalarıdır. Üzerinde çalıştığımız şey hafızamızı taze değilse hemen kaybedebiliriz.

Moraliniz ya da sağlığınız ilgili başka bir şey düzeltmek isteyim en önemli şey amacımız da bağlantınız yitirmemenizdir çünkü sürekli beslenmek isterler. Hadi onlara geri dön. Yapabilirsin çok zaman alan bir şey olması gerekmez. Başlarken, sonunda deneyiminizi düşünerek birkaç satır yazabilirsiniz. En kolayı bulur, en fazla birkaç dakikanızı alır. Ama her gün kendinizi sadık kalmamızı amaınızı odaklanmanız anlamına gelir.

Motivasyon bir şey yapmak için bir nedenden fazlasıdır. Bu sözcüğü konuşurken kullandığımız zaman genellikle diğerleri gibi inip çıkan bir heyecan ya da kötü duygusu ifade ederiz. Bazı şeyler bu duyguyu besler diğerleri yok eder. Yaptığınız hangi şeyleri sıklıkla motivasyon ve enerjinizi izler? Bilim bir çok insan için işe yarar şeyleri söyler ama meraklı kendi hayatınıza bakarak görebileceğiniz ayrıntılar buna ciddi değer katar. Farkında olmadığınız bir şeyi değiştiremezsiniz.

Meşgul olmaya çalıştığınız şey Gözerek ve belgeleri geçireceğiniz zaman çok önemlidir ve motivasyon hissini yaratmak için size en iyi imkanı verir.

Kategoriler
Uncategorized

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Dikkat eksikliği

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) çocukluk döneminde başlayıp hayatın ileri yıllarına devam eden bir nörogelişimsel bozukluktur.

Hayatın değişik evrelerinde o evrenin öğrenme, çalışma ve ilişki kurma ve sürdürme gibi gereklerini yerine getirmeye engel olabilecek belirtiler verir.  Örneğin, dalgınlık. Dikkati kolayca dağılabilir, toparlanamaz.

  • Dağınıklık: Derli toplu iş yapabilmesi zordur.
  • Hiperaktivite: Küçük yaşlarda sürekli bir hareket ihtiyacı vardır
  • Dürtüsellik: Bekleyememe, sabırsızlık. Gözü karalık, aklına eseni yapıverme, düşünmeden hareket etme

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu türleri

DEHB’nin 3 alt tipi mevcuttur (Bunlar farklı görülme şekilleridir):

1)Sadece dikkat eksikliğinin görüldüğü tip

2)Hiperaktivite ve Dürtüselliğin önde olduğu tip

3)Karma Tip

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu görülme sebepleri

  • Genetik faktörler
  • Psikososyal etkenler
  • Beyinde yapısal değişiklikler
  • Nörokimyasal etkenler

Günümüzde dikkat eksikliği neden arttı?

Çalışmalar dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun son zamanlarda yaygınlığının ve sıklığının oldukça hızlı şekilde arttığını göstermektedir. Bu artışın ardında farklı faktörler ve sebepler var. Bunlardan biri daha çok çocukluk çağında başlayan ve sık görülen DEHB’nin tanısına ve ilişkilendiği problemlere dair ebeveynlerin ve uzmanların tutumlarının değişimi. Bu duruma bir örnek olarak anne-babaların DEHB tanısına karşı olumsuz tutum ve yaklaşımlarının azalması, tanı ve müdahalelere bakış açısının özellikle akademik başarıları artırma ihtimaliyle gittikçe değişmektedir.  Ebeveynlerin olası DEHB tanısını koyabilecek uzmanlara ve klinikleri ulaşımının kolaylaşması ve değerlendirme tekniklerinin gelişmesi de diğer etkili faktörlerden olmaktadır. 

Tabii bir de şuan bu yazıyı da okuduğunuz telefon ya da bilgisayarları kullanım şeklimiz var. Artık dikkat süremiz yok denecek kadar az.. Fark ettiyseniz sosyal medyada ki videolu içerikler bile giderek daha kısalaşıyor.. 

Bu sayılar, sorunun neden hastalar ve doktorlardan büyük bir topluluğun ilgisini çektiğini, aynı pastadan pay almak isteyen değişik mesleki ve terapötik endüstri gruplarının medya bombardımanını kısmen açıklayabilir.

Danışan ile psikolog arasına girebilecek her türlü propagandadan korunmak, tanı ve tedaviye ilişkin düşünce süreçlerimizi hastanın çıkarına en uygun olanı yapmak için bir zorunluluk sayılmalıdır. Üstümüze düşen nedir o zaman? Bir yandan özgün bilgi üretmek, bildiklerimizi tekrar tekrar sınamak, yeni sorular üretmek ve yanıtlarını aramak. Bir yandan da, bilimsel yönteme göre üretilmiş bilgileri hastalarımızın ihtiyaçlarına yönelik olarak kullanmak.

Klinikten öğrendiklerimizi dönüp tekrar bilimsel düşüncenin süzgecinden geçirmek. Bunu yapmak üzere eğitilmedik mi?

Kategoriler
Uncategorized

Sosyal Fobi (Anksiyete)

Sosyal Fobi (Anksiyete)

Çekingen davrandığımız, utangaçlık yaptığımız durumlar elbette ki olmuştur ve normaldir. Her çekingenliğe sosyal fobi tanımı yapıştırmak normal olmaz. Fakat bu kaygı hali sosyal hayatımızı, insanlarla etkileşimlerimizi ve iş hayatımızı olumsuz etkileyip kaçınmalarımızı arttırdıysa karşımıza sosyal fobi anksiyete olarak çıkar. Sosyal fobi adını verdiğimiz bu durum en sık görülen psikolojik bozukluklardan biridir.

Sosyal Fobisi olanlar:

  • Sadece  belirli durumlarda (işte sunum yapmak, okulda parmak kaldırmak) bütünüyle sosyal anksiyete davranışları, utangaçlık ve çekingenlik gösterirler
  • Başkalarının onay ve düşüncelerini aşırı önemserlerler, duyarlılıkları vardır
  • Aileleri harici sırdaş/arkadaş edinmekte zorlanırlar
  • Kişilerarası iletişim içinde bulunacağı dıurumlardan kaçınırlar
  • Başkalarının yanında duygusal olma/güçsüz veya aptal gibi görünmekten korkarlar ve bu nedenle sosyal ortamlara katılmakta isteksiz davranırlar
  • Sosyal performans taleplerini gerektiren her türlü durumdan kaçınırlar
  • Sosyal ortamlarda kalp atışı artar, terleme, ağız kuruluğu, kas gerginliği, titreme gibi belirtiler gösterirler

Aslında tam olarak korkulan başkaları tarafından yargılanma, yanlış değerlendirilme, gruptan dışlanma, yanlış bir şey söyleme ihtimaliyle mahcup olma, küçük düşme, hata yapıp rezil olma ve başkasını kırmaktan çekinme duygusudur.

Sosyal anksiyete bozukluğu olan kişilerin en büyük korkularından biri de dikkatleri üzerine çekmektir. İlgi odağı olmak istemezler. Başkaları tarafından olumsuz değerlendirilmek onlar İçin felaket niteliğindedir. Bu sebeple sosyal etkileşimden kaçınırlar ya da katlanmak zorunda kalırlar ki bu zorunluluk anksiyeteyi beraberinde getirir.

Kaygı Bozuklukları yazımız için tıklayınız.

Sosyal Fobi (anksiyete) tedavisi

Sosyal Fobi ile baş edilebilecek sınırı aştıysanız ve artık hayatınızı zorlaştırmaya başladıysa yardım almanın zamanı gelmiş olabilir.

Bunun üstesinden gelebilmek için bizi doğrudan arayabilir ya da aşağıda bulunan linki tıklayarak Whatsapp’dan ulaşabilirsiniz.

Kategoriler
Uncategorized

Sürekli İlişkiyi Sorgulamak

Yaşadığımız ilişkiyi sürekli sorgulamak normal midir?

Acaba beni seviyor mu? Acaba şu an birisiyle beraber mi? Gerçekten uyuduğunu söylediği her zaman uyuyor mu? bu sorular devamında sevip sevmediğimi anlayamıyorum, kendi duygularından emin olamamak ve en sonunda da bir insandan nasıl emin olunur gibi sorgulamalara gidiyor. 

Bir ilişkinin içinde olmak her zaman stabil olmamız gerektiği anlamına gelmez. Ayrıca bu biraz önyargılı bir söylem olabilir ama 2022 dünyasında %100 güven duyduğunuz bir ilişki içerisinde olmak çok çok zordur. Sürekli ilişkiyi sorgulamak, partnerini güvenmemek, ilişkinin nereye gideceğini bilmemek… 2022’ye hoş geldiniz 🙂 

Sosyal medya ve güvensizlik

Sosyal medya çağındayız, artık sevgili ya da herhangi bir şey için birileri bulmak eskisi kadar zor değil. Bunu kabul etmeliyiz biraz uğraş sonucu beyaz atlı prensinizi bulamazsınız da sizin için gayet yeterli olacak sevebileceğiniz bir partner bulabilirsiniz. İlişkilerini sorgulayan insanları dinlediğimde tam olarak bu sebebi de göz önünde bulunduruluyor. Çünkü benim için geçerli olan aynı zamanda partnerim için de geçerlidir. Eğer ben anında sosyal medyadan kendime göre birini bulursam, aynı şekilde partnerim de bulabilir.

İlk önce değinmek istediğim şey” partnerime güvenmiyorum, ilişkimi sorguluyorum benim ilişkim nereye gidiyor gibi sorular ve sosyal medya ilişkisi. Bahsettiğim gibi birilerine alev atmak, like atmak, mesaj atmak hiç bu kadar kolay olmamıştı.  Gelin biraz daha eskilere gidelim; eskiden birbirlerine mektup atıyorlardı ve bu mektubun evlere ulaşması ciddi bir süreç gerektiriyordu fakat iki buçuk saniyede istediğiniz insana alev atabilirsiniz ( aynı zamanda istemediğiniz insanlar da partnerinize alev atabilir)

ilişkimi sorguluyorum,

İlişkiyi sorgulamak ve duygularımdan emin olamıyorum sorgusu

İlişkimi neden sorguluyorum ? Duygularımdan emin olamıyorum, ne yapmalıyım? denilen noktada aslında biraz da güvensizlik vardır. Evet sosyal medyadan ya da başka sebeplerden ötürü bir tık güvensizlik sağlıklıdır. %100 güvenmiyorsanız herhangi bir sorun olmaz. Önemli olan ilişkinizi etkileyip etkilemediği. Eğer ki ilişkiniz etkilemiyorsa %100 güvenmeseniz de olur. Fakat ilişkinizi sorgulamanızın altında güvensizlik yatıyorsa bu zihninizin size verdiği bir sinyal olabilir. Karşındakine güvenmemelisin çünkü karşındaki seni aldatabilir, seni kırabilir, seni terk edebilir, seni aşağılayan bilir. Aslında bir çok kez bu soruların altında geçmiş dramalarımız yatar. 

Sorguladığımız yada rahatsız olduğumuz partnerimiz değilde geçmişteki deneyimlerimiz olabilir. 

İlişkinizi sorguluyorsanız önce biraz kendinizi sorgulamanız gerekiyor. Daha önceden de kendinizi aynı soruları sormuş muydunuz? Sorguladığınız ilk ilişkiniz bu mu? 

Güvenmediğiniz partneriniz mi yoksa erkekler mi ya da kadınlar mı? İnsanlar da olabilir. En sık gördüğüm şeylerden birisi bireyselleştirmek. Aslında kadınları güvenmiyorken; kendimizi sanki partnerimizi güvenmiyormuşuz gibi yetiştiriyoruz. Fakat eğer ortada güvensizlik varsa ilişkinin ilerlemesi de çok zor olacaktır.. Dürüst olun, sorguladığınız bir ilişkide güvenden söz edilebilir mi?

İlişkiyi sorgulamak ve yapabilecekleriniz

İlişkinizi kiminle sorguluyorsunuz? Kendi kendinize mi sorun yoksa partnerinizle mi? Eğer ki kendi kendinize sorguluyorsanız kendinize verdiğiniz cevaplar ne? Ne diyorsunuz? Sorguladıktan sonra neler hissediyorsunuz?

Sorgulayarak kendine eziyet etmeyi bırakmak. Evet psikoterapi ile şimdi mümkün. 

Aslında sorgulamayı bırakmalarını hiçbir zaman danışanlarıma sunmadım, size de sunmuyorum

Öğreneceğimiz iki şey var;

1. Sağlıklı sorgulamak 

2. Sorgulamaların bize ve ilişkimize zarar vermemesini sağlamak. 

Tabii ki bu süreçte gerekirse çocukluğunuza da ineceğiz. Şimdi ilk adımı atın. Güvendesiniz…

Cihangir’de ve internetin olduğu her yerde ilişkinizi sağlıklılaştırmak için ilk adımı atabilir, daha fazla bilgi ve randevu almak için ofisimi arayabilirsiniz. 

Kategoriler
Uncategorized

Geleceğin korkutucu gelmesi

Geleceği düşündüğünde, korkutucu geliyorsa ne yapmalı?

2022’nin ortalarındayız. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde çoğumuz bir şekilde gelecek korkusu yaşıyoruz. Bazılarımız ekonomik krizden, bazılarımız salgından kimimiz sığınmacılardan ( ve listeye eklenebilecek birçok şey)

Farketmemiz gereken şu ki; korktuğumuz gelecek değil, onun hakkındaki düşüncelerimizdir. 

Katastrofi – Felaketleştirme

Genel anlamı itibariyle katastrofik ‘çok kötü bir olay’ anlamına gelir. Özellikle felaket etkisi yaratacak bir durumu anlatır. Herhangi bir olayı kötü yorumlama şeklinde de ifade etmek mümkündür. Bir durumun boyutunu etkin bir biçimde anlatabilmek için değerlendirilir.

Geleceği değerlendirirken katastrofik bir tahmin döngüsündeyiz. 

  1. Bilinmeyen bir olay/durumla karşı karşıya kalmamız.
  2. Bunu bir felaket olarak tanımlamamız.
  3. Dünyanın sonu geldi gibi bir tahmin oluşturmamız.
  4. DÜNYANIN SONU.
  5. PANİK.

Örneğin, ekonomik kriz başlar. Birçok şirket küçülür. Kişi şöyle düşünmeye başlar:

“Kesinlikle kovulacağım → Artık iş bulamayacağım → Ev kirasını ödeyemeyeceğim → Ev sahibim beni evden kovacak → Sokakta yaşamaya başlayacağım.”

Ve bu endişe akışı döngü oluşturur.

Gün boyu televizyon karşısında oturuyor en korkunç haberi tek bir kanalda izliyor gibiyizdir.

Düşünceler sadece bir şey hakkındadır: “Kesinlikle kovulacağım ve kesinlikle kendimi sokakta bulacağım!”

🧐 Katastrofi (felaketleştirme) anlarında

  • Kişi en olumsuz senaryoyu düşünmeyi seçer.
  • Alternatif senaryoları hiç düşünmez.
  • Felaket o kadar büyük, korkunç ve kaçınılmazdır ki, insan onu önlemek için hiçbir şey yapmaz.

Ki birçok kez sonrasında suçluluk duygusu gelir.  SUÇLULUK DUYGUSU İLE İLGİLİ MAKALEMİ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

Felaketleştirmenin özelliği, tek bir olumsuz senaryoya sabitlenip, sanki kesinlikle olacakmış gibi ona yoğunlaşmanızdır. Ama her zaman birden fazla olası gelecek vardır. Fakat beynimiz  tek bir ekrana kilitlenip tek bir senoryayu izliyor gibi.

Gelecek Korkusu ve Katastrofi ile mücadele: Monitorleri çoğaltmak 

Bu rahatsız edici yayını kesmek bizim elimizde. Bunun için danışanlarıma önerdiğim bir egzersiz var.

Egzersiz “Dört monitör”

Önünüzde geleceğin farklı versiyonlarını gösteren dört monitör olduğunu hayal edin. 

  • İlki mümkün olduğunca iç karartıcı ve felaket dolu olsun. 
  • İkincisi orta derecede depresif.
  • Üçüncüsü gerçekçi fakat daha olumlu.
  • Dördüncüsü, “Uzaylılar geldi ve herkesi bir anda her şeyden kurtardı” gibi gerçekçi olmayan bir şekilde olumlu.

Dört monitör gerçeğe geri dönmeye yardımcı olur ve gerçekte geleceğin nasıl olacağını kimsenin bilmediğini hatırlatır. Hissettiğiniz kaygı azaldığında, hayatınıza geri dönmek mümkün olacaktır.

Hissettiğiniz kaygının geri dönüş yolunu bulamadığınızda ve artık işlevselliğinizi etkilediğinde uzman desteği almak sizler için aşırı yararlı olacaktır. 

Cihangir’de ve internetin olduğu her yerde sağlıksız gelecek korkunuzla ilgili adım atabilir, daha fazla bilgi ve randevu almak için ofisimi arayabilirsiniz. 

Kategoriler
Uncategorized

Tükenmişlik Sendromu

Tükenmişlik sendromu depresyon ile karıştırılabilir. Her ikisi de insanın motivasyonunu azaltıp hayattan zevk almasını engellese de, aralarında önemli farklar vardır. Depresyondan kaynaklanan olumsuz duygular hayatın tümüne yayılmışken (iş, aile, sosyal ilişkiler, diğer aktiviteler vs.), tükenmişlik sendromu yapılan işle ilgilidir

Kategoriler
Uncategorized

Suçluluk Duygusu: Nasıl başa çıkılır?

Suçluluk duygusu: doğru yanlış ayırımı 

Yaşamda var olduğumuz ilk günden itibaren hatalar yaparız. Çocukken yaptığımız hatalara ailemiz tepki verirken yetişkinlikte çevremizdekiler/partnerlerimiz eklenir. 

Vazo kırmak, yemek yememek, okula gitmek istememek yerini ilişki için çabalamamak, potansiyelinin altında bir kariyer ve Ortadoğu’da doğmak alabiliyor.. 

Suçluluk duygusu esasında bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretmesi için edindiğimiz duygusal bir uyarı sistemidir. 

Suçluluk duygusu sağlıklı boyutta olduğunda ilişkilerimizi korur. Esasında suçluluk duygusu, sen uygun eylemi gerçekleştirene kadar kendinle savaştığın devamlı yanıp sönen sinyal gibidir. Örneğin, bugün arkadaşımın doğum günü ve onu aramayı unutmamalıyım! Gün boyu siz arkadaşınızı arayana kadar bu sinyal size rahatsızlık verecektir. Aslında bunun sebebi özel günlerin unutulmaması gerektiğine dair kendinize kodladığınız uyarıdır. Bu sebep ile arkadaşınızı arayana kadar da suçluluk duygusu ile baş etmek zorunda kalıyorsunuz.

Suçluluk duygusu belli bir seviyeye kadar normaldir. Hatta bu hatalarımızdan ders aldığımızı ve bir vicdana sahip olduğumuzun göstergesidir. Fakat belli bir seviyeyi aşmamız halinde yararsız ve sağlıksız bir boyuta geçmektedir. Şiddetli pişmanlık duygusu insanı bunalıma kadar sürükleyebilir. Sağlıksız suçluluk hissi yaşayan kişilerde en çok görülen sonuçlar aşırı sorumlu hissetmek, aşırı vicdanlı hissetmek, aşırı hassas olmak, hareketsizleşmek, “Kendini inkâr” maskesi ile gizlenmek şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Sağlıksız suçluluk duygusundan sağlıklı suçluluk duygusuna evrilmek 

Sağlıklı bir suçluluk duygusunun üç bileşeni vardır:

  1. Yanlış yaptığınızı kabul etmeniz.
  2. Bu davranışın yanlış olduğunu daha önceden de düşünmüş olmanız.
  3. Suçluluk duygusunun, sizi hayatınızdaki, sağlığınızdaki veya iletişimlerinizdeki bir şeyi iyileştiren davranışlara dönüşmesi 

Diyelim ki bir arkadaşınıza onunla havaalanında buluşacağınıza dair söz verdiniz ve bunu unuttunuz.Arkadaşınız geldi ve sizi arıyor. Telefonun başındasınız.. Suçluluk duygusu size el sallıyor. 

Sağlıklı suçluluk duygusu duyduğunuzda söyleyecekleriniz:

“Kusura bakma çok yoğun zamanlar geçiriyorum, bugün seni almam gerektiğini unutmuşum. Sana hemen bir taksi çağırıyorum!“

Sağlıksız suçluluk duygusu duyduğunuzda söyleyecekleriniz:

“Haklısın, ben tam bir gerizekalıyım. Arkadaşlığımızı bitirir ve benimle görüşmek istemezsen anlarım. Hakettiğim bu.”

 

Sağlıksız suçluluk duygusu yaşayan kişilerde:

  • Kendine güven sorunları,
  • Mükemmeliyetçilik,
  • Kızgınlık duygularını atamama,
  • Affedememe,
  • Depresif ruh hali,
  • Endişe, korku ve kaygı halleri,
  • Daima kontrollü olma ihtiyacı gibi özellikler peş peşe sıralanan duygulardır.

Her insanın utanç ve suçluluk duyması çok acı vericidir. Acı verici suçluluk düşüncesinden bir an önce kurtulmak için her şeyi yapmaya hazırız. Bu nedenle; sokak ve internet başta olmak üzere sizi suçlu hissettirmekten ve utandırmaktan faydalanan birçok insan var.

Suçlu hissetmek, kolayca para bağışlamanıza, hayatınızı tehlikeye atmanıza, başkalarının yarım bıraktığı çayı seve seve içmenize, tazminat ödemenize veya yanlış bilgi yaymanıza neden olabilir. Unutmayın, suçlu hissettiniz ve ardından “Bu nedenle, şimdi yapmalısın …” gibi  cümleler duyduysanız bu manipülasyondur.

 

Suçlulukla Baş Etmenin Yolları

Suçluluk duygusu ile baş etmek çokta kolay değildir. Tıpkı diğer duygular gibi kişiye göre değişir. Bazen bu konuda uzman kişiler tarafından yardım almak gerekmektedir.

İlk olarak yapmanı gereken suçluluk duygunuzu tanımak ve amacını fark etmektir. Daha sonrasında sorunlu davranışınızı düzeltmek için harekete geçmeniz.

Bu aşamadan sonra yanlış bir şey yaptığınızı kabul etmek ve bu hatadan ders alarak hayatınıza devam etmek gerekmektedir. Hatalarımızdan ders aldıktan sonra deneyimlerimizden bir şeyler öğrenebilmek önemlidir. Böylece gelecekte aynı hatayı tekrar yapma ihtimalimiz daha düşük olacaktır. Son olarak yapmamız gereken kimsenin mükemmel olmadığını bilmek ve ona göre adım atmaktır.

Cihangir’de ve internetin olduğu her yerde sağlıksız suçluluk duygunuz ilgili ilk adımı atabilir, daha fazla bilgi ve randevu almak için ofisimi arayabilirsiniz. 

Kategoriler
Uncategorized

Patlamak Üzeriyim: Öfke Bozukluğu

Psikoterapi görüşmelerimde, akrabalarını ve meslektaşlarını kırmamak için duyguları kontrol etmeyi nasıl öğreneceğimize değiniyoruz. Konu öfke bozukluğu olduğu zaman önemli olan hissedilen değil verilen tepki oluyor. 

Ne hissettiğini adlandırma: 

İlk adım, patlama olmadan önce öfkeyi tanımaktır. Gerginlik hissediyorsanız, durumunuzu tarif etmeye çalışın.

Örneğin:

“Şu an kızgınım.”

“Öfkeliyim.”

“Rahatsız hissediyorum.”

Öfkeli olduğunuzu fark etmenin iyi bir yolu, vücudunuzu izlemektir. Öfkelendiğimizde çenemiz kasılır, nabzımız hızlanır ve burnumuzun delikleri şişer. Öfkeli olduğunuzun farkındaysanız, dürtüsel davranmak yerine duruma nasıl tepki vereceğinizi seçebilirsiniz.

Saldırganlığın nedenini bulun

Narsist bir meslektaşınız veya önemli bir arama sizi çileden çıkarmadan önce sarjı biten bir telefon sizi rahatsız ediyor gibi görünüyor.

Ancak öfkenin gerçek nedeni başka bir şey olabilir: örneğin, hala kafanızda sevgilinizle sabah kavganızda dolaşıyorsunuz. Bir dostunuz olarak saldırganlığa bakın. Sizi neyden veya kimden koruduğunu düşünün. Sizi neyin kızdırdığını tam olarak biliyorsanız, bir sonraki adımda ne yapacağınızı belirlemeniz daha kolay olacaktır. Ardından, bir meslektaşınıza tuhaf bir şey söylemek yerine, ortağınızı aramayı ve sorunu tartışmayı seçeceksiniz.

Ara verin

Duygular karmaşıklaştığında, nereden geldiklerini anlamak kolay değildir.

Birkaç dakika içinde duruma ilişkin algınızın değişebileceğini unutmayın belirli bir zamandan sonra artık sizi sinirlendiren şeye şiddetle tepki vermek istemeyebilirsiniz.

İlk hissettiğiniz duygular azalıncaya kadar kısa bir ara verin. Durmaya ve nefes egzersizi yapmaya çalışın. 

10 squat yapın

Rakamın veya egzersizin hiç önemi yok. Amacımız enerji atmak. Fiziksel aktivite, enerjiyi atmanıza ve durumun kontrolünün sizde olduğunu hissetmenize yardımcı olur. Çömelebilir, on şınav çekebilir veya merdivenlerden inip çıkabilirsiniz.

Tepkinize sebep olan durum ve düşünceleri gözlemleyin

Öfke bozukluğu düşünme hataları sebepli olabilir, gerçeklikle pek ilgisi olmasa da, güçlü duygular uyandıran kategorik yargılar anlamına gelir.

  • Her zaman
  • Asla
  • Her şey
  • Sonsuza kadar
  • Her zaman

sözcükleriyle kolayca tanınırlar

  • Herkes bana düşman
  • Bana asla yardım etmez.
  • Bunu her zaman yapar

Bu tür düşünceler öfkeyi besler. Onları etkisizleştirmek için onlara bir çürütme bulmaya çalışın. Diyelim ki 15 dakika sonra arayacağınıza söz veren ancak saatlerce ortalıkta olmayan bir arkadaşınıza kızgınsınız. Düşünceler “Beni umursamıyor. Nedense ben hep arıyorum. Kesin beni kıskanıyor” sözleri öfkeyi pekiştirir.

Kızgın bir mesaj göndermeden önce duruma farklı bakmaya çalışın . İlişkinizin bir arkadaşınız için çok önemli olduğunu hissettiğiniz bir zamanı hatırlayabilirsiniz. Bir arkadaşınızın neden sözünü tutamadığını bir düşünün: sizinle ilgili olmayan sebepler mutlaka olacaktır. Böylece duruma bakış açınızı genişletirsiniz ve tek bir olumsuz senaryo görmeyi bırakırsınız.

Sevdiklerinizden destek isteyin

Duygularınızı fark etmeyi ve tekrarlamalarını önlemeyi öğrenmek zaman alır. Sevdiklerinize öfkeye verdiğiniz tepkilerle başa çıkmayı öğrendiğinizi söyleyin. Kapıyı çarptıysanız veya daha sonra pişman olduğunuz incitici bir mesaj gönderdiyseniz, hiçbir şey olmamış gibi davranmayın. Olanlardan dolayı üzgün olduğunuzu ve kendiniz üzerinde çalışmaya çalıştığınız konusunda dürüst olun.

Psikolojik destek alın

Saldırganlığı yönetmenin sizin için zor olduğunu düşünüyorsanız, şimdi ilk adımı atın.

Kategoriler
Uncategorized

OKB-Obsesif Kompulsif Bozukluk

Hepimiz zaman zaman kapıyı kilitleyip kilitlemediğimizi, ütünün fişini çekip çekmediğimizi merak ederiz. OKB yaşayanlar için bu düşünceler takıntı haline gelmiştir.  

OKB nedir?

Obsesif Kompulsif Bozukluk ( OKB) , kişinin mantık dışı hareketleri tekrar tekrar takıntılı bir şekilde yapması ve düşünmesi durumudur.

Kişinin sergilediği bu davranışlar ve düşünceler, günlük hayatını ve insanlarla ilişkilerini büyük oranda etkiler.

Ayrıca bireyin düzenli bir hayat sürememesine sebep olur. Özellikle takıntı obsesyonlarında bu oldukça tezattır; düzene takıntılı olup, düzensizlik yaratmak.. 

Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu, obsesyon ve kompulsiyon adlı iki temel psikolojik dürtünün bir araya gelmesiyle ortaya çıkmaktadır.

Obsesyon - Kompulsiyon

Obsesyon, kişinin aklından bir türlü çıkaramadığı düşünceler, fikirler ve dürtüler olarak tanımlanabilir. Bunlar kişinin kendi isteği dışında gelişirler. Birçok danışanımda gördüğüm kişi bu düşüncelerinin mantıksızlığının farkındadır, ancak yine de bu düşünceleri aklından uzaklaştıramaz ve aşırı huzursuzluk ile stres (anksiyete) duygularını tecrübe eder.

Kompulsiyon ise kişinin obsesyon evresinde edindiği huzursuzluk ve stres hislerini azaltmak amacıyla kendisini rahatlatmak için yaptığı yineleyen, tekrar eden davranışlar veyahut zihinsel eylemlerdir.

Örneğin: Pislik veya mikrop bulaşmasından korkma (obsesyon) ve tekrar tekrar yıkanma, duş alma veya ellerini yıkama (kompulsiyon)

OKB Belirtileri

Birçok psikolojik bozuklukluklarda olduğu gibi Obsesif kompulsif bozukluğun belirtileri aslında kişinin içinde yetiştiği ortama, kültüre ve aile yapısına göre değişiklik gösterebilmektedir.

Bana göre, obsesyon belirtilerinin ve kompulsiyon belirtilerinin ayrı ayrı incelenmesi daha doğru olacaktır.

Bu belirtileri ayrı ayrı başlıklar altında inceleyebiliriz:

Obsesyon Belirtileri

  • Sürekli üstünün başının kirlenmesinden korkmak.
  • Simetri takıntısı.
  • Etrafında gerçekleşen basit olaylara dahi duyulan aşırı kuşku, şüphe ve güvensizlik hali.
  • İnsanlarla bir aradayken yanlış bir davranış sergilemekten korktuğu için insanlardan uzaklaşma ve yalnızlaşma.
  • Temizlik takıntısı ya da aşırı mikrop korkusu yüzünden sürekli ellerini yıkayıp kıyafetlerini ya da kullandığı eşyaları değiştirmesi.
  • Sebepsiz yere sevdiği insanların zarar göreceğini ve onları kaybedeceğini düşünmesi ve bununla birlikte ortaya çıkan aşırı kaygı ve stres hali.

Kompulsiyon Belirtileri

  • Etrafındaki nesneleri anlamsız bir şekilde düzenli hale getirme isteği.
  • El sıkışmaktan ve genel olarak diğer insanların temas ettiği şeylere dokunmaktan kaçınmak.
  • Kapı kilidi, ocak, fırın, telefon kilidi ya da çanta fermuarı gibi kapalı olması gereken şeylerin kapalı olup olmadığını sürekli teyit etme isteği.
  • Evdeki eşyaları ya da kimi zaman dışarıda gördüğü nesneleri belirli bir düzene ve şekle sokma isteği.
  • Kendisini rahatlatmak amacıyla sürekli belirli kelimeleri, duaları ya da replikleri tekrar etmesi.
  • Yapacağı işleri illa belirli bir sıraya ya da sayıya göre yapmak istemesi. Kafasında kurduğu bu düzen bozulduğunda ise elinde kalan işleri yapmakta büyük zorluk yaşaması.

Bu belirtilerin çoğundan şikayetçi iseniz psikoterapi alarak ilk adımı atabilirsiniz. 

Kategoriler
Uncategorized

İlişkinizin 3 Düşmanı

“Ben sana hoşuma gitmeyen bir şey söylüyorum, sende bunu bana karşı kullanıyorsun!” işte ilişki terapisi almak için gelen danışanlarımdan en çok duyduğum cümlelerden birisi. İlişkide korktuklarınızın başınıza gelmemesi için en sık karşılaşılan üç zor durumdan sizi koruyacak iletişim önerilerine değenimek istiyorum. İlişinizin 3 düşmanını inceleyelim.

Psikolog kariyerim boyunca, ilişkileri nevrotik bir hal alan birçok çift ve aileyle çift terapisi ve ilişki terapisi verme fırsatı buldum. Birçok çifti ve bireyi dinledim. Notlarımdan yola çıkarak altını çizebileceğim ilk husus, ilişkide aşılmaması gereken kırmızı çizgilerin hızla belirtilmesi gerektiği. 

İlişki çift taraflı bir yaratım sürecidir. Her aklımıza geleni söyleyip yapamayız, çünkü karşımızdaki kişi de, farkında olsun ya da olmasın, sürecin bir parçasıdır. İlişkinin her aşamasında belirli soruları cevaplamak çok önemli:

  • Ne istiyorum? 
  • Yolunda gitmeyen ne?

Eğer birlikte olduğunuz kişiyi seviyorsanız, ona sakince, “Sen böyle davrandığında, ben şu şekilde hissediyorum. Bunu sana söylemem gerekiyordu çünkü sen benim için önemlisin” diyebilmelisiniz. 

İlişkinizin 3 düşmanı 

Vurgulayabileceğim ikinci husus ise kişinin kendi meselelerindense partnerininkilere odaklanmasının daha iyi olduğu olabilir. Gerek aile terapisi, ilişki terapisi, ilişki psikoloğu, çift terapisi almak için gelen birçok danışanımda vardığımız bir sonuç. 

 

Bir ilişkideyken biz hem gardiyan hem mahkumuz. Birlikte olduğumuz kişide eleştirdiğimiz şeylerin ucu, esasında derinliklerimizde yatan travmalarımıza dokunuyor. Ancak sadece kendi sorunlarımıza odaklanmayarak kendimizi parçalanmaktan koruyabiliyoruz. Fark ettim ki bunu kabul ettiğimizde, birlikte olduğunuz kişinin gelişimine yardımcı olmanın, kendimizde bir şeyleri değiştirmekten daha kolay olduğunu da görüyoruz. Gözlemlerime göre, olumsuz yargılarımızı esnetmekte en başarılı kişi birlikte olduğumuz kişidir. İlişkinin nevrotik yapısı sonsuza kadar sürecek diye bir şey yok; bazen ilişki terapisi ihtiyaç duymamızın sebebi ilişkinin içinde saklıdır. 

Gelin ilişkilerdeki 3 Temel Soruna değinelim ve ilişki terapisi ihtiyacınız olup olmadığını gözlemleyelim. Bunları yaparken 3 şeyi sorgulayacağız. 

1- Neler diyoruz?

2- Sözlerimiz ne anlama geliyor? 

3- Bu bize neyi sorgulatmalı?



İlişkinizin 3 Düşmanı: Bağlanma Korkusu

Neler diyorsunuz?

“Evimin anahtarını geri verebilir misin? Çoğaltmam gerekiyor da.” “Haftada üçten fazla görüşmeyelim, sıktı beni.” “Evinde eşyaları bırakıp yer kaplamak istemem”.. Partneriniz kurduğunuz bu cümlelerden kendinizi ilişkiye adamakla ilgili tereddütleriniz olduğunu hisseder.  

Sözleriniz ne anlama geliyor?Kapana kısılmış gibi bir ilişki içine girmekten çekiniyorsunuz. Bir yandan kendinizi birlikte olduğunuz kişiye yakın hissederken, diğer yandan boğulmaktan korkuyorsunuz. Birine bağlandığınızda, özerkliğinizi koruyamayacağınızı düşünmeden edemiyorsunuz. En kötüsü de, birlikte olduğunuz kişiye tüm bu korkularınızdan bahsettiğinizde, sizi terk edeceğini düşünüyorsunuz. 

Bu bize neyi sorgulatmalı?Bağlanmaktan bu kadar korkmanızın sebebi ne? Unutmayın ki duygusal ilişkilerde, birlikte olduğunuz kişiye bağlanmamanız mümkün değil. Çiftler arasında öyle ya da böyle bir bağlılık söz konusu. 

 
İlişkinizin 3 Düşmanı: Aldatılma Korkusu 

Çiftlerde yalnızca tek taraflın korkuları nedeniyle ilişkinin tehlikeye gireceğini düşünmek yanlış olur. İlişkide her şey karşılıklıdır. 

Neler diyorsunuz?

“Bütün gece onunla konuştun. Ne oldu, beğendin mi onu?” “Neredeydin?” “Bunu instagram neden takip ettin?” “Kimle mesajlaşıyorsun?” Böyle şüpheci davranışlar ilişkinin temelini sarsabilir, karşınızdaki kişinin de kalbini kırabilir

Sözleriniz ne anlama geliyor?

Kıskançlık hissi insanın yüreğini sızlatır, çünkü kıskanmak esasında sizin hasssas noktalarınıza, zgüven eksikliğinize dairdir. Partneriniz başka birine baktığı ya da başkasıyla konuştuğu zaman, size acı veren bir deneyimi tekrar tekrar yaşıyor gibi olursunuz. 

Bu bize neyi sorgulatmalı?

Birisi için ilk veya tek olabileceğinize inanmanızı engelleyen şeyler neler? Çocukluğunuzda kardeşleriniz ya da komşu çocukları hep sizden önce mi geldi? Geçmişte sizi ne kadar işe yaramaz hissettirdiler ki bu histen hala kurtulamadınız? Hissettiğiniz güven eksikliği sebebiyle kendinize bunları yaşattığınız ilk ilişkiniz bu mu? 

İlişkinizin 3 Düşmanı: Yardım istemekte zorlanmak 

Partneriniz eleştiriye açık birisiyse, rahatsız olmaksızın uyarılarınızı dikkate alabilir, sorumlulukları paylaşabilir, ilişkiyi tekrar yaratım sürecine etkin bir şekilde katılabilir. 

Neler diyorsunuz?

“Her şeyi kendim yapmaktan bıktım.” “Çocuklarla hiç ilgilenmiyorsun.” “Sürekli arkanı topluyorum.” “Kendim yapsam çoktan bitirmiştim.”.. Partnerinizin pes etekten ve geri çekilmekten başka çaresi kalmaz. 

Sözleriniz ne anlama geliyor? 

Başkasına işi devretmeyle ilgili sorunlarınız olabilir. Bunu bir şekilde başardığınızda da işler pek istediğiniz gibi gitmiyor. Beklentileriniz o kadar yüksek ki hiçbir zaman istediğiniz şeye tam anlamıyla ulaşamıyorsunuz. 

Bu bize neyi sorgulatmalı? 

Gelin sizin çocukluğunuza inelim.. Nasıl yetiştirildiniz? Yetiştirildiğiniz ortamda ailenizin sizden beklentileri, başka kimsenin erişemeyeceği kadar yüksek miydi? Kendinizen başka kimseye güvenmenizin mümkün olmadığı bir çevrede mi büyüdünüz? 

ŞİMDİ ARAYIN